EBU'l-ALA El-MEVDUDİ
12-08-2019
İSLÂMÎ DEVLET VE HİLAFET
SORU: Bu mektup tahsil hayatını Almanya'da sürdüren bir öğrenci tarafından gönderilmiştir. İslâm devlet idaresi ve halifelikle ilgili bazı meselelerin sorulduğu mektubun aslı İngilizce'dir. Biz onların tercümelerini veriyoruz:
1. İslâm devlet başkanları için sadece halife tabiri mi kullanılır?
2. Emevi halifelerinin gerçek anlamda halife oldukları söylenebilir mi?
3. Abbasi halifeleri, özellikle El-Memun hakkındaki kanaatiniz nedir?
4. Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve İbn Zübeyr'in ortaya koydukları siyasi tavırla ilgili düşünceleriniz nelerdir? Size göre 680 yılında İslâm ümmetinin gerçek önderi kimdi? Hz. Hüseyin mi, yoksa Yezid mi?
5. İslâm devlet idaresi altında bulunanların başkaldırmaları (huruç) uygun bir davranış olarak değerlendirilebilir mi?
6. Başkaldırma (huruç) hareketine katılanlar mescidlere veya mukaddes kabul edilen yerlere (Ka'be, Harem-i Şerif, Ravza-ı Mutahhara) sığındıkları takdirde, İslâm devlet idaresinin bu insanlara karşı takınacakları tavır ne olmalıdır?
7. Kur'an-ı Kerime ve Sünnet'e göre, bir İslâm devletinin tebaasından alma hakkına sahip olduğu vergiler hangileridir?
8. Herhangi bir halife kendisinden önceki halifenin uygulamalarından ayrı olarak yeni bir uygulama ve hareket başlatabilir mi?
9. Haccac b. Yusuf u bir genel vali ve bir yönetici olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
10. İslâm devleti, kendi vatandaşlarına Kur'an ve Sünnet'te zikredilmeyen ve kendinden önceki halifelerin icraatında benzeri görülmeyen bir vergiyi koyma hakkına sahip midir?
CEVAP: Gönderdiğiniz sorulara geniş ve teferruatlı cevaplar yazmak için gerekli olan zamana sahip değilim. Bunun için kısa cevaplarını yazıp gönderiyorum.
1. İslâm devlet başkanı için halife tabirinin kullanılması şart değildir. Hadis, fıkıh, kelam ve İslâm tarihinde İslâm devlet başkam için emir, imam, sultan gibi tabirler kullanılmıştır. Asl olan devletin hilafet sistemi üzerine oturtulması, plân ve programını hilafetin ölçüsü üzere yapmasıdır. Gerçek bir İslâm devleti ne krallık veya hükümdarlık olabilir, ne de halkın egemenliği görüşüne dayalı bir cumhuriyet olabilir. Gerçek bir İslâm devleti, yalnız Allah'ın hakimiyetini kabul eden, kanunların kaynağı ve en üstünü olarak yalnız Allah ve Rasulü'nün koyduğu şeriatı benimseyen ve yalnız Allah'ın koyduğu kanunlar çerçevesinde faaliyetini devam ettiren devlettir. İslâm devletinde, Allah'ın koyduğu ölçüler içerisinde kötülükleri yok etmek, iyilikleri çoğaltmak ve Allah'ın dinini hayatın her alanında tatbik etmek yöneticilerin başlıca hedefidir. Bu devletin iktidarı en üst iktidar değildir. Aksine Allah'ın emirlerini uygulayan bir vekillik ve yetkililiktir. İşte hilafetin mânâsı budur.
2. Emevi hükümdarlarının yönetim biçimi gerçek anlamda bir halifelik değildir. Onlar, her ne kadar İslâm kanunlarını devletin kanunları olarak benimsemişlerse de, İslâm anayasasının bir çok prensibi de onlar tarafından çiğnenmistir. Onların yönetim biçimi, İslâm'ın özüne ve ruhuna aykırı birçok sapmaları bünyesinde barındırıyordu. Bu tür sapmalar Emevi döneminin başlangıcında görülmeye başlanmıştır. Nitekim, Emevi idaresinin kurucusu Emir Muaviye'nin kendi sözü şu idi: "Hükümdarların ilki benim". Emir Muaviye, oğlu Yezid'i veliaht tayin edince, Hz. Ebu Bekir'in oğlu Abdurrahman ayağa kalkarak, kesin ve sert bir eda ile: "Ama bu krallıktır. Çünkü; kral ölünce oğlu kral olur" dedi.
3. Prensipleri ve temel yapısı bakımından Abbasi halifeliğinin durumu da Emevi halifeliğinin durumu gibidir. Aralarındaki fark, Emevi halifelerinin dini hususlarda çok pervasız olmalarına rağmen, Abbasi halifelerinin dini açıdan halife olduklarını halka kabul ettirebilmek maksadıyla dine karşı ilgi duymalarıydı. Abbasi halifelerinin dine karşı duydukları bu ilgi maalesef dini açıdan pek çok tahribata sebep olmuştur. Mesela; Me'mun herşeyi din ile irtibatlandırmada öylesine ileri gitmişti ki, dinle hiçbir alakası olmayan felsefi bir meseleyi itikadi bir mesele haline getirmiş, onu halka kabul ettirebilmek için de olmadık zulüm ve işkenceler yapmıştı.
4. Kendisi hakkında soru sorduğunuz dönem aslında fitneler devri idi. O devrin müslümanları zihnî bir çöküntü içindeydi. Fikri kargaşanın yoğun olduğu o dönemde müslümanların fiili liderinin kim olduğuna karar vermek oldukça zor olmaktadır. Ama şurası gayet açıktır ki, Yezid'in siyasi etkisi sadece elinde devlet gücü olmasından ve babasının güçlü bir devlet kurarak onu kendisine veliaht yapmasındandı. Eğer bu durum olmasaydı da Yezid genel müslümanlar arasında bulunan bir adam olsaydı, belki de müslümanların gözlerinin lider olarak bakacağı en son kişi olurdu. Bunun aksine, Hz. Ali'nin oğlu Hz. Hüseyin o zaman ümmetin en göze çarpan insanı idi. Serbest seçimde, en kuvvetli ihtimalle, en çok oy ona verilirdi.
5. Zalim devlet başkanlarına karşı başkaldırma (huruç): Ne zaman ki, onları uzaklaştırarak adaletli ve tertemiz bir idarenin gelmesine imkan sağlar, böyle bir durumda huruç sadece caiz değil, farz (şart) bile olur. İmam Azam Ebu Hanife'nin bu meseledeki görüşü gayet açıktır. Ebu Hanife'nin bu görüşünü Ebu Bekir Cessas, Ahkam'ul Kur'an adlı eserinde ve El-Muvaffak El-Mekki de, Menâkıb-i Ebu Hanifede nakletmişlerdir. Adaletli bir devlet başkanına karşı koyarak başkaldırmak işe büyük bir günahtır. Bütün iman ehlinin böyle bir başkaldırıyı bastırmakta İslâm devletini desteklemeleri şarttır. İkisinin ortasındaki durumlar, yâni; devletin adaletli olmadığı, ama sağlam bir inkılabın, devleti amaca uygun yönetebilecek güzel bir devrimin yapılmasına imkan bulunmadığı veya durumun şüpheli olduğu haller için müctehidler ve fıkıhçılar değişik fikirler ileri sürmüşler, değişik hareket tarzları belirlemişlerdir. Bazıları, sadece hak sözün (doğrunun) söylenilmesi ile yetinilmesi gerektiğini söyleyerek başkaldırmanın caiz olmadığı fikrini ileri sürmüş, bazıları da başkaldırmayı ve şehadet şerbetini içmeyi tercih etmiştir. Kimileri de ıslah olur, düzelir ümidiyle yardımcı olmaya çalışmıştır.
6. Adaletli bir İslâm devletine karşı başkaldıranlar eğer mescidlere sığınırlarsa onlar orada kuşatma altına alınabilirler. Eğer oradan ateş açarlarsa, karşılık olarak onlara da ateş açılabilir. Kabe'ye sığınmaları halinde sadece muhasara altına alınarak; isyan bayrağını indirip, silahlarını bırakıncaya kadar çaresiz bırakılırlar. Kabe'de kan akıtmak, öldürmek veya Kabe'ye saldırmak, topa tutmak, taş atmak, silah kullanmak doğru değildir. Zalim bir devlete gelince, onun varlığı zaten başlıbaşına bir günahtır. Kendi varlığını ve devamını sağlamak için yaptığı her çaba günahına günah katmaktan başka bir şey değildir.
7. Vergi sistemi ile ilgili olarak ne Kuranda ve ne de Hadis'te belirli bir sistem önerilmiştir. Bilakis, müslümanlara zekatı bir ibadet olarak, müslüman olmayanlara da cizyeyi İslâm devletine itaat ettiklerinin alameti olarak şart kılmasından sonra artık ülkenin ne gibi ihtiyaçları varsa ona göre vatandaşlara vergi koymayı hükümetin iyi niyetine .ve inisiyatifine bırakmıştır. Haraç vs. yollarla elde edilen gelirler buna örnektir. Bunlar Kur'an-ı Kerim ve Sünnet'te belirlenmiş değildir. İslâm devleti, bunları kendi inisiyatifi, görüş ve anlayışı çerçevesinde kendisi belirler. Bütün vergiler için dikkate alınması gereken ölçü, memleketin gerçek ihtiyaçlarıdır. Eğer bir devlet başkanı kendi harcamalarında kullanmak üzere vergi alırsa bu haramdır. Memleketin gerçek ihtiyaçları için kullanılmak üzere halkın rızası ile toplanan vergiler ise helaldir.
8. Herhangi bir halife kendisinden Önceki halifenin uygulamalarına uymayabileceği gibi, kendi kararlarım dahi değiştirme hakkına sahiptir.
9. Haccac b. Yusuf dünyevi açıdan gerçekten değerli bir yönetici, dini açıdan da çok zalim bir idareci idi.
10. Yedi no'lu maddede anlatılan şartları yerine getirmek kaydıyla evet.
Bugün | 239 |
Toplam | 247239 |
En Çok | 1094 |
Ortalama | 295 |